Kayıtlar

SON YAYINLANAN

Tek Yalnız Ben Değilim - Jean-Louis Fournier

Resim
  "Dünya üzerinde sapa bir yer arıyorum, yeter ki tüm insanlardan kaçmak isteğime, yaşamaya ant içtiğim çölde bana yardım etmeye, vakit geçirmeden arkamdan gelmeye..." Fournier'in anlatı türünde yazdığı bu eşsiz eserini nasıl anlatmaya başlayacağımı bilmiyorum. Nasıl anlatacağımı da. :) Uzun zamandır herhangi bir kitap hakkında bu kadar yazmak istememiştim. Bu kitapta yazan her şey gerçek; duygular, düşünceler, anlatılanlar, hayaller... Fournier'in hayatında tanıdığı herkesin öldüğü ya da terk ettiği bir adam haline gelince kaleme aldığı bu eser, gerçekten yalnız kalmış bir adamın hikayesi; yalnızlığı iliklerine kadar hissetmiş ve bu hisleri gerçek bir şekilde kağıda dökebilmiş bir adamın... Bir insanın yazı yazarken sansürsüz bir şekilde düşüncelerini dile getirebileceğine asla inanmazdım. Ta ki bu kitabı okuyana kadar. Şu ana kadar okuduğum onca kitabın içinde bana tamamen gerçek hisleri ve düşünceleri yansıtabilmiş olan kitap bu kitap oldu. Yalnızlık genellikle ins

BİR SÜRE YERE PARALEL GİTTİKTEN SONRA - BARIŞ BIÇAKÇI

Resim
  "Bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir."   Barış Bıçakçı’nın Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra adlı kitabı oldukça tuhaf bir yapıya sahip. Sarmal bir yapı ile zamanı ve kişileri birbirine katarak bir intiharı ve geride bıraktıklarını anlatan bu kitap, olayları zaman çizgisine bağlı kalmadan aktarıyor. Okur ortada intihar eden birinin olduğunu bilerek başlıyor kitaba: Başak. Ancak, arka plan, olay öncesi ya da sonrası net bir şekilde verilmiyor. Kişiler/olaylar kitabı okudukça netleşiyor ve bu durum okuru kitaba oldukça bağlıyor. Parça parça “an”ları anlatarak aralardaki zaman diliminde olan olayları okurun hayal gücüne bırakan bu kitap, tahmin etme ve merak duygusunu tetikleyerek okura Başak’ın neden intihar ettiği sorusunun cevabını aratıyor. Parçaları birleştirmek okura kalıyor. Kitabın sonuna doğru cevap bulma beklentisi ise son buluyor, tüm sorular cevapsız kalıyor. Daha doğrusu her okur kendi cevabını kendi yar

TANTE ROSA - SEVGİ SOYSAL

Resim
  "Ben içimi öldüremem." dedi Rosa, "Çünkü içim prensestir." "Bütün kadınca bilmeyişlerin tek adı": Tante Rosa. Sevgi Soysal tarafından kaleme alınan ve ilk olarak 1968 yılında yayımlanan bu kitap çağının çok ötesinde. Her kadının kendinde bir parça bulabileceği Tante Rosa, kadınların toplum içerisinde yaşadığı adaletsizliği, yok görülmeyi, dışlanmışlığı mizahi bir şekilde aktarıyor bizlere. Yayımlandığı dönemde oldukça tepki çeken bu kitabın neden topluma bu kadar ağır geldiği kitabın içinde gizli:  Tante Rosa,  toplumun fark etmek istemediği gerçeklikleri gözler önüne seriyor, bir kadının toplum tarafından nasıl yavaş yavaş öldürüldüğünü hüzünlü ama tatlı bir şekilde anlatıyor.  "Peki benim ölümüme gelmişler, peki ben nasıl öldüm? Ne zaman ve ah nasıl? Hangi savaşta, hangi ihtilalde, hangi karın ağrısında ya da? Bilemezsin evet bilemezsin. Her şeyi bilmediğin gibi öldüğünü de." Kitap on dört tatlı hikayeden oluşuyor. Tante Rosa'nın on dört

SINIRLARI AŞARAK YAŞAMAK - BENEDICT ANDERSON

Resim
"Vur ışığını durmadan,  Vur ışığını dört yana,  Tâ derinlerine kıyametin! Vur ışığını –  Batsın ne varsa başka! Şiarım budur benim – Ve güneşin!" Benedict Anderson'un Hayali Cemiyetler adlı çok ses getiren kitabını eminim duymuşsunuzdur. Ulusalcılık düşüncesinin ulusları ve ulus-devleti inşa ettiğini savunan Anderson, Sınırları Aşarak Yaşamak kitabı ile bizlere kendi düşüncelerinin arka planını, onu bu kitabı yazmaya iten yaşantısını, öncesini ve sonrasını paylaşıyor bizlerle. Herkes tarafından tanınan kişilerin yaşam öykülerinin aksine, bir araştırmacının yaşam öyküsünü okumak çok farklı kapılar açıyor insana. Oldukça ilgi çekici bir hayata sahip olan Anderson'un çocukluk zamanlarından başlayarak bütün yaşamını bizlere aktardığı bu kitap, hem saha araştırması yapmak isteyenler için hem de günlük hayat için olcukça kaliteli ve değerli bilgiler içeriyor. Anderson, Endonezya'da yapıyor saha çalışmasını. Oradaki insanlarla beraber yaşıyor, kültürüne karışıyor, diller

DOKUZ ÖYKÜ - J.D. SALINGER

Resim
"Sonra, haftalardır süregelen boşvermişliğine inat, bir kurşunkalem kaptı masadan ve yazının altına İngilizce olarak şunları yazdı: 'Babalar, öğretmenler, hep düşünüyorum: Acaba cehennem nedir? Ve iddia ediyorum, cehennem, sevmemekten ötürü acı çekmektir." Salinger'e olan hayranlığımdan  Franny ve Zooey  kitabında bahsetmiştim. Dokuz Öykü kendisine olan hayranlığımı katbekat arttırdı. Dokuz tane öyküden oluşan bu kitap, her hikayede farklı bir dünyaya açıyor kapılarını. Bazı öykülerde Franny ve Zooey' den aşina olduğumuz Glass ailesinin bazı üyelerine rastlamak mümkün. Franny ve Zooey'in dışında diğer aile üyelerinin hayatlarından da bir parça bilgi edinmek oldukça hoş bir his yaratıyor. En beğendiğim üç hikayeden bahsederek bu kitabın harikalığını biraz olsun sizlere yansıtmak istiyorum. Öykü okumaktan hoşlanıyorsanız, gerçeklikten uzak gibi görünen ancak bir o kadar da gerçek olan bu hikayeler size keyifli zaman geçirtecek nitelikte. İyi okumalar! Muz Balığı

SİDDHARTHA - HERMANN HESSE

Resim
   "İnsanların büyük çoğunluğu Kamala, düşen bir yaprak gibidir, kapılıp gider rüzgarın önüne, havada süzülür, dönüp durur, sağa sola yalpalar vurarak iner yere. Pek az kişi de vardır, yıldızlara benzer, belli bir yörüngede ilerler durur, hiçbir rüzgar varamaz yanlarına, kendi yasalarını ve izleyecekleri yolu kendi içlerinde taşırlar." Bir Hint masalı ile karşınızdayım bu sefer. 1946'da Nobel Edebiyat Ödülüne layık görülmüş olan bu kitap bir yolculuk hikayesi. Bu öyle bir yolculuk ki vardığın yer kendi "ben"ini bulduğun yer. Siddhartha'nın klasik Buddha yaşamının aksine kendi düşünceleri ve sorgulayışları ile çizdiği yol, Hermann Hesse tarafından oldukça yalın bir şekilde anlatılıyor. Derin düşüncelerin böylesine yumuşak ve sade bir şekilde anlatılması ise kendi yolunu bulma sürecinin zorluklarını gölgeliyor.  "Senin ruhun bütün dünyadır." "Bu kitapta, tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayr

MUTLU OLMA SANATI - ARTHUR SCHOPENHAUER

Resim
"...çünkü ancak daha ciddi bir felsefe, geçmişi aramanın her zaman, gelecek için endişelenmeninse çoğu zaman işe yaramaz olmasını sağlayabilir; o halde mutluluğumuzun sahnesi, mevcut andır. Bununla birlikte bu mevcut an, her an geçmişe dönüşür ve o zaman da hiç olmamış gibi önemsizleşir. Peki ama mutluluğumuzun yeri neresidir?" Çok eski tarihlerden günümüze gelmiş, içindeki bilgilerle hala günümüze ışık tutabilen kitaplar bana her zaman oldukça etkileyici gelmiştir. Bu kitap da 1800'lerin başında yayımlanan ve yarattığı felsefik ortamla mutluluk hakkında düşünceleri sorgulatmaya başlayan kısa ama dolu dolu bir kitap.  Mutluluk denince akla gelen iki felsefe akımından bahsedeceğim önce: Stoacılık ve Makyavelizm. Stoacılıara göre insanın temel amacı mutluluktur. Bu durum ise ancak doğaya uygun yaşanırsa mümkün olabilir. Stocalıar, tıpkı Epikür gibi mutluluğun insanın kendisine bağlı olduğuna inanırlar. Mutluluk dış koşullara bağlı olmamalıdır ilkesiyle, mutluluğu kendi içle