BİR SÜRE YERE PARALEL GİTTİKTEN SONRA - BARIŞ BIÇAKÇI

 "Bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir."




 
Barış Bıçakçı’nın Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra adlı kitabı oldukça tuhaf bir yapıya sahip. Sarmal bir yapı ile zamanı ve kişileri birbirine katarak bir intiharı ve geride bıraktıklarını anlatan bu kitap, olayları zaman çizgisine bağlı kalmadan aktarıyor. Okur ortada intihar eden birinin olduğunu bilerek başlıyor kitaba: Başak. Ancak, arka plan, olay öncesi ya da sonrası net bir şekilde verilmiyor. Kişiler/olaylar kitabı okudukça netleşiyor ve bu durum okuru kitaba oldukça bağlıyor. Parça parça “an”ları anlatarak aralardaki zaman diliminde olan olayları okurun hayal gücüne bırakan bu kitap, tahmin etme ve merak duygusunu tetikleyerek okura Başak’ın neden intihar ettiği sorusunun cevabını aratıyor. Parçaları birleştirmek okura kalıyor. Kitabın sonuna doğru cevap bulma beklentisi ise son buluyor, tüm sorular cevapsız kalıyor. Daha doğrusu her okur kendi cevabını kendi yaratıyor.

Kitapta Başak’ın erkek kardeşi Umut ile olan ilişkisi oldukça göz önünde. Başak’ın ölümünden sonra Umut’un yaşam hakkındaki düşünceleri okura buruk bir farkındalık katıyor. Üniversiteden ortak arkadaşlarının ani ölümü sonucu eski sevgilisi Selma ile yaptıkları bir konuşmada Umut’un “...bir armağan, bir mucize olduğu söylenen şu hayatın saçma sapan bir şekilde bitebileceğinden korktum hep. İçimde böyle bir korku varken de hayatın tam da bu şekilde, yani saçma sapan bir şekilde sürdüğünü anlamadım. Asıl bundan korkmam gerektiğini anlamadım.” sözleri okura insanın hayatın gerçeklerini düşünürken hayatı yaşamaya nasıl da geç kaldığını hatırlatıyor. Abidin ile olan bir konuşmasında geçen “Ama bak, yolun sonuna doğru haklı çıktı Dostoyevski. ‘Her şeyi fazlasıyla anlamak hastalıktır,’ demiş ya… Ben de hastalandım işte.” sözleri de bu düşünceyi destekliyor. Hayatın bir gün biteceği gerçeği apaçık ortada. Bu gerçeği anlamak, hayatı değerinde yaşamak için şart. Ancak, fazla içselleştirip yaşamayı unutmak gerçeğini de göz ardı etmemek gerekiyor. İnsanın yaşama karşı nankörlük edişi bu tutumlarla başlıyot. Umut’un “Öte yandan hiç olmadığı kadar yaşama sevinciyle doluyum. Yaşamak istiyorum. Başak’tan sonra… Yaşamak…” sözleri de bu durumu farkına varmasını sağlıyor. Bir ölüm başka bir yerde yaşama sevinci yeşertiyor. Başak’ın ardında bıraktıkları bize hayat dersi vermeye devam ediyor. 

Kitapta bir diğer göze çarpan nokta ise Canan ile Nanna’nın telefon konuşmaları. Annesi Başak’ın ölümünü gizlemek istediğinden dolayı Nanna ile konuşması için Canan’a ricada bulunuyor. Başta istemeyerek kabul eden Canan ise, sonrasında bu durumdan hoşnut olmaya başlıyor. Olmadığı biri hakkında kendisiymiş gibi konuşmak ona iyi hissettiriyor. Burada da “iyilik” kavramını sorgulatıyor yazar okula. Sırf iyi ve işe yarar hissettirdiği için yapılan iyilik gerçekten iyilik midir? “Karşılıksız” kavramını içinde barındıran bu eylemin bencilce duygular karşısında yapılması ne kadar tutarlıdır? Öte yandan, Başak’ın hayatında olup biten belli bariz olayları bilmekle Başak taklidini çok başarılı bir şekilde yapabiliyor Canan. Nanna karşısında konuştuğu kişinin Başak olmadığını fark edemiyor. Başak’ı niteleyen dış dünyaya açık özellikleri başkasının konuşmalarıyla onu yaşatmaya devam edebiliyor. Her ne kadar Başak’ı biraz daha yakından tanıyanlar, iç dünyasına yakın olanlar, Canan’ın bir kopyadan ibaret oluşunu gayet farkında olsalar da yaptığı iyilik karşısında Canan’a minnettarlar ve onu yaşattığı için ona karşı ılımlılar. Bu da bizi kitaptaki diğer bir cümleye yönlendiriyor:  Hem sonra biliyorsun, yaşamda kusursuz kopya diye bir şey yoktur, olsaydı yaşam olmazdı.” 

Başak’ın neden intihar ettiğine dair net bir cevap yok. En yakını olan Umut bile bu soru karşısında cevapsız. Yazarın kitap içinde okuyucuyu birçok kez “Neden?” sorusu ile karşılaştırmasına rağmen cevap vermemesi spesifik ise bir neden olmamasından kaynaklanıyor. Başak da herkes gibi herkesin yaşamaya çalıştığı bu dünyada yaşıyor. Belli ki ona ağır gelen de bu. Herkesin bir şekilde yaşayabildiği bu dünya ona uzak, onu zorluyor. “...olduğundan farklı görünüyor bir an her şey, uzaklar yakınmış gibi, önceden mümkün olmayan artık mümkünmüş gibi. Yalnızca bir an ama. Yalnızca bir an farklı görünüyor her şey. Çünkü bu şehir de diğer şehirlere benziyor. Burada da karnını doyurmak, başını sokacak bir yer bulmak, hastaneye karakola düşmek gibi dertler var.”  

Sonraki satırlarda ise Başak kendini boşluğa doğru atarken soran olursa vereceği cevap gözlere çarpıyor: “...aşağıdaki insanları gösterip, bir süre yere paralel gittikten sonra onlara anlayamayacakları şeyler anlattım, diyeceğim. Öyle olsun.” Başak herkesin yaşamak zorunda olduğu dünya gerçeklerine alışarak hayatlarına devam etme eylemlerine bir süre sonra katılamıyor. Anlaşamıyor, anlamlandıramıyor. Herkes gibi aynı yöne doğru ilerlemekten vazgeçiyor. Kanatlanıp uçuyor. “Aslında garip filan değil: Pır diye havalanan serçeler tanıyan herkesin aklına Başak’ı getirir.” 

Başak’ın hikayesinde, geride kalan yakınlarının yaşadığı boşluk hissi çok rahat görülüyor. Ancak, hikayesi sayesinde okura hayatı sorgulatıyor. Aşırı doğal ve sakin bir anlatımla kitabı sürdüren Bıçakçı, intiharın ardında bıraktığı kuvvetli acı hissinden uzak, dingin bir roman okutuyor okura. Kitabın başında Başak’ın intihar ettiği bilinmesine rağmen ara ara eskilere dönerek Başak’ın konuşmalarına, düşüncelerine değinilmesi ve kitabın Başak’ın böğürtlen toplama anısıyla bitmesi karakterin akıllarda "yaşayan" bir şekilde kalmasını sağlıyor. Başak her ne kadar ölmüş, yok olmuş bir karakter olsa da yazar okuru bu yas hissiyle baş başa bırakarak bitirmiyor kitabı. Zaten kitap boyunca anılarla ve çevresindekilerin onu anlatmasıyla yaşayan Başak, okurun aklında da yaşayan ve sevilen biri olarak kalıyor.

Bir intiharın sebebini çözmeye çalışırken kendi hayatınızı sorgulamaya başlayacağınız ve aslında net bir cevap alamadan intiharın aslında kişisel olduğu kadar toplumsal bir mesele de olduğunu anlayacağınız bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim. 
İyi okumalar. :)


Bıçakçı, Barış. Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra, İstanbul: İletişim Yayınları, 2019.

Yorumlar

  1. Nasılsa güzel anlatmışsınız . Yalın sade huzur kokulu , teşekkürler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tek Yalnız Ben Değilim - Jean-Louis Fournier

DOKUZ ÖYKÜ - J.D. SALINGER

MUTLU OLMA SANATI - ARTHUR SCHOPENHAUER