DOKUZ ÖYKÜ - J.D. SALINGER

"Sonra, haftalardır süregelen boşvermişliğine inat, bir kurşunkalem kaptı masadan ve yazının altına İngilizce olarak şunları yazdı: 'Babalar, öğretmenler, hep düşünüyorum: Acaba cehennem nedir? Ve iddia ediyorum, cehennem, sevmemekten ötürü acı çekmektir."



Salinger'e olan hayranlığımdan Franny ve Zooey kitabında bahsetmiştim. Dokuz Öykü kendisine olan hayranlığımı katbekat arttırdı. Dokuz tane öyküden oluşan bu kitap, her hikayede farklı bir dünyaya açıyor kapılarını. Bazı öykülerde Franny ve Zooey'den aşina olduğumuz Glass ailesinin bazı üyelerine rastlamak mümkün. Franny ve Zooey'in dışında diğer aile üyelerinin hayatlarından da bir parça bilgi edinmek oldukça hoş bir his yaratıyor. En beğendiğim üç hikayeden bahsederek bu kitabın harikalığını biraz olsun sizlere yansıtmak istiyorum. Öykü okumaktan hoşlanıyorsanız, gerçeklikten uzak gibi görünen ancak bir o kadar da gerçek olan bu hikayeler size keyifli zaman geçirtecek nitelikte. İyi okumalar!

Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün

"Seymour Glass."
"See more glass."

Bu hikayede Glass ailesinden Seymour'un küçük bir kız ile olan diyalogları göze çarpıyor. Öncesinde ise, Seymour'un eşi Muriel ile Muriel'in annesi arasında geçen telefon konuşması, Seymour'un savaştan yeni döndüğü için akli dengesinin çok da yerinde olmamasından kaynaklı annenin endişesini ve Muriel'in sakinliğini bizlere yansıtıyor. Bu öyküler yazıldığında, Salinger'in de savaştan döndüğü biliniyor. Bazı öykülerde de savaştan dönmekten ötürü aklını yitiren karakterler göze çarpıyor. Bu açıdan, bu öykülerin otobiyografik esintiler taşıdığını söyleyebilirim. Seymour ile küçük kız arasında geçen muz balıkları ile alakalı konuşma ise oldukça keyifli. 

"Muz dolu bir delikten içeri girerler. Deliğe dalmadan önce basbayağı balıktırlar. Ama delikten içeri bir girdiler mi, domuza dönerler. Neden mi? Öyle muz balıkları bilirim ki, delikten içeri girdikten sonra yetmiş sekiz muz yediler, ondan."

Öykü, annenin gerçekleşmesinden korktuğu son ile bitiyor; Seymour Muriel'in yanına uzanıyor ve tetiği çekiyor. Salinger burada sonu okura bırakmış, kimin öldüğü bilinmiyor. Seymour kendi kafasına mı sıktı yoksa Muriel'i mi öldürdü muallakta kalıyor. Bu hikayeden uyarlanarak yapılmış çok tatlı bir kısa film de var: A Perfect Day For a Banana Fish. Bu kısa filmin sonunda Seymour'un kendini öldürdüğünü görüyoruz ancak ben hala bu konuda kesin bir karara varabilmiş değilim ve bu nedenle bu öykünün sonu olmadığını düşünüyorum. 

Esmé İçin - Sevgi ve Sefaletle

"Bir duvar bir duvara ne demiş?"
"Köşede buluşalım demiş!"

Bu kitapta beni en çok etkileyen öykü bu oldu diyebilirim. 
 İki bölümden oluşan bu hikaye, ilk bölümünde Başçavuş X'in 13 yaşındaki Esmé ve erkek kardeşi Charles ile tanışmasını anlatıyor. Esmé, yazar olan bu anlatıcıdan "yoksunluk" ile alakalı bir yazı yazmasını istiyor. İkinci kısımda ise "yoksunluk" konusu ele alınıyor. Savaşta yaşadıklarından ötürü hala acı çeken ve ağır depresyonda olan Başçavuş X'in bu depresyondan çıkabilmesi ise Esmé'den gelen bir mektup ve hediye sayesinde oluyor. Kelimelerle anlatılması zor olan bu öyküyü olabilecek en mükemmel ve naif şekilde anlatan Salinger, kullandığı kelimlerle ve  Charles'in yazdığı mektupta gördüğümüz bir harf hatası ile insanı ağlatabilecek bir hikaye sunmuş bizlere.

"MERHABA MERHABA MERHABA MERHABA MERHABA MERHABA MERHABA MERHABA MERHABA MERHABA SEVGİLER ÖPÜCÜKLER CHALES"

Bu öyküde de otobiyografik yansımalar görmek mümkün. Salinger ikinci dünya savaşından döndükten sonra aklında çok feci görüntüler kaldığını söyler. Bütün bunların ışığında akıl sağlığını korumak mümkün müdür? Bu sorunun cevabını küçük çocuk - yetişkin insan diyalogları üzerinden çok hoş bir şekilde yansıtıyor Salinger; bu öykü, bir insanın sevgisiz yaşayamayacağını savunan anlatısı ile kalplerde çok farklı bir yer edinebilecek nitelikte. 

Yeşil Gözlüm, Al Dudaklım

Bu hikaye, kitabın ters köşe sayılabilecek hikaylerinden bir tanesi ve bence en etkilisiydi. Yine bir telefon konuşması karşımıza çıkıyor bu öyküde de. Bana göre Salinger kullandığı kelimeler, yaptığı vurgular ve birbirini kesen cümleler ile yazılabilecek en gerçekçi diyalogları yazan yazarlardan biri. Okurken sadece okutmayan, oradaymış gibi hissettiren bu diyaloglar, "Yeşil Gözlüm Al Dukaklım" öyküsünde de tüm mükemmelliği ile karşımızda. Karısının kendisini aldattığını düşünen ve arkadaşını arayarak şüphelerini ve bıkkınlığını anlatan bir adamın hikayesi aslında bu öykü. Ancak yine okura bırakılmış bir sonla bitiyor. Konuşarak ve kelimelerle iletişim kurmanın pek de kolay olmadığını kelimelerle bizlere anlatan Salinger'in bu hikayesi bittiğinde çaresizlik ve utanç duygularını bir şok etkisiyle hissetmeniz mümkün. Bu hikayede de Salinger'in hayatından bir kesit görüyoruz: Zamanında ünlü bir oyun yazarının kızına aşık olan Salinger'in bu kadın ile çıkmaya başladığı ve ilişkileri sırasında kadının Salinger'i Charlie Chaplin ile görüştüğü biliniyor. Sonrasında kadının Chaplin ile evlenmesi de bu hikayenin altında yatan bir otobiyografik gerçek gibi görünüyor. 

"Birbirine çarpan iki elin sesini biliriz.
Ya çarpan tek bir elin sesi nedir?
-Bir Zen Koani


Salinger, J.D. Dokuz Öykü.  İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2018.

Yorumlar

  1. Her zamanki gibi çok güzel bir yazı okumak için sabırsızlanıyorum :)

    YanıtlaSil
  2. Tek kelimeyle mükemmel…
    Zaten öyküleri çok severdim, şimdi kısacık bir öyküyle bir dünya dolusu duygu, düşünce hayat anlatıldığını görmek ne güzel …
    Bu muazzam tanıtım için teşekkürler kalemi güçlü yazar hanımefendi … :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tek Yalnız Ben Değilim - Jean-Louis Fournier

MUTLU OLMA SANATI - ARTHUR SCHOPENHAUER